Aç?k Bilim - Dr Karl Ile Bilim Sohbetleri

Informações:

Sinopsis

Dr. Karl ile Bilim Sohbetleri, Avustralya Devlet Radyosundaki Great Moments in Science program?n?n Türkçesidir.

Episodios

  • 14: KABLOSUZ BAĞLANTINIZ MI KOPUYOR?

    05/01/2015 Duración: 06min

    Artık farklı ve yeni bir dünyaya doğru ilerliyoruz-  içerisinde hepimizin kablolu ve kablosuz olmak suretiyle bir şekilde bağlantı kurduğumuz bir dünya. Ve her geçen gün daha fazla insan  mikrodalga fırın kullandıklarında  kablosuz internetlerinin bozulduğuna şahit oluyor. WiFi kablosuz olarak internete giriş yapmamızı sağlayan bir araçtır. Keşfedildiği 1991 yılında, kasada ödeme sistemleri için kullanılmaktaydı. O dönemde ismi ‘WaveLAN’ olarak bilinmekteydi.  Kelimenin ‘wave’ kısmı (ing. dalga), bilginin radyo dalgaları ile taşınmasına işaret ederken, ’LAN’ kısmı ise ‘local area network’, yani yerel alan ağı anlamını taşıyor. Bu sistemden sorumlu olan kurum IEEE (Institute of Electrical and Electronics Engineers), yani Elektrik ve Elektronik Mühendisleri Enstitüsü önce bu tanımı değiştirerek sistemin 'IEEE 802.11b Direct Sequence' olarak tanınmasını sağlamıştır. Ancak IEEE söylenmesi çok kolay olmayan bu ifade için, Interbrand Şirketi ile işbirliği yaparak 1999 yılının Ağustos ayında yeni bir karşılık buld

  • 13: DOLUNAY DAVRANIŞLARI ETKİLER Mİ?

    03/12/2014 Duración: 07min

    Günümüzdeki kurt adam kitapları, TV dizileri ve filmlerinin hepsi 1941 yapımı Hollywood klasiği ‘Kurt Adam ‘ filmiyle uyum içerisindedir. Evet, eğer sizin de biraz meyiliniz varsa, dolunay zamanında gözü dönmüş bir kurt adama dönüşebilirsiniz. İngilizcede gözü dönmüşlük, delilik ve cinnet gibi anlamları içeren ‘lunacy’ kelimesi aslında antik bir kelime olup Roma Ay Tanrıçası Luna’nın isminden türetilmiştir. ‘Lunacy‘ kelimesinin bir anlamı da “ayın halleriyle ilişkili olduğuna inanılan ve belli aralıklarla ortaya çıkan delilik hali”dir. Bu inanç çok eski dönemlere kadar dayanmaktadır. Romalı bilimadamı ve komutan İhtiyar Plini, dolunay geceleri ortaya çıkan nemin beyinde de anormal bir şekilde rutubet yarattığını iddia ediyordu. Ona gore dolunayın insanlarda epilepsi ve deliliğe yol açmasının sebebi de buydu. Ancak İhtiyar Plini yanılıyordu! Kaynak: Bill Dickinson (Compfight aracılığıyla)   Günümüzde bu inanç hâlâ devam etmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde yürütülen bir araştırmaya göre halkın %40

  • 12: SOĞAN DOĞRAMAK GÖZYAŞIYLA SONLANMAK ZORUNDA DEĞİLDİR

    04/05/2014 Duración: 06min

    Son birkaç bölümdür, üç farklı gözyaşı türü ve üç farklı ağlama çeşidi üzerine konuşuyordum. O halde artık soğan doğrarken neden ağladığınıza değinebiliriz. Biz insanlar, soğan bitkisini 7000 yıldır yetiştirmekteyiz.  Mısırlılar, küresel şekli ve iç içe sarılı dairesel katmanları sebebi ile soğanın evreni ve sonsuz yaşamı simgelediğine inanırlardı. 4. Ramses’in mumyasının göz boşluklarında soğanlar bulunmuştur. Kaynak: iStockphoto İngilizcesi "onion" olak soğan isminin kökeni muhtemelen Latince “bir” (1 sayısı) anlamına gelen unus tur. Bugün soğan dünyanın tüm mutfaklarında ve tariflerinde çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Peki, soğan gibi bir bitki neden tahriş edici kimyasallar üretir? Cevabı şudur: hayvanlar tehlikeden uzaklaşmak için hareket edebilirken, bitkiler hareket edemezler. Böylece soğan, aç otoburları kendinden uzak tutabilmek için tahriş edici kimyasallar üretmek üzere evrilmiştir. (E.N: Zira o bir meyve değil, köktür) Şu da var ki, bir mantar türü, bu durumu soğan aleyhine çevirmeyi

  • 11: AĞLAMA TEORİLERİ SİZİ GÖZYAŞLARINA BOĞACAK

    02/02/2014 Duración: 07min

    Bir önceki çok önemli konumuz, soğan doğrarken neden ağlamadığımızdı. O yazımızın başında ağlamanın tarihinden ve göz boşuklarımızdaki 3 bezin, 3 farklı kimyasal yapıdaki gözyaşını nasıl ürettiklerinden bahsetmiştik.   Kaynak: D. Sharon Pruitt (Compfight tarafından sağlandı) Bu 3 farklı gözyaşının ilki, göz yuvarlağımıza yapışıp tutunmada iyiydi. İkincisi çoğunlukla sudan oluşuyor ve protein, antibiyotik ve mineraller bakımından zengindi. Üçüncüsü ise daha yağlı ve gözyaşı tabakasındaki nemin buharlaşıp gitmesini önleyici bir yapıdaydı. Rastlantısal olarak, 3 farklı gözyaşı sıvısı bulunmakla birlikte, 3 farklı ağlama türü bulunmaktadır. Ağlama türlerini, sebeplerine göre sınıflandırırız. Bunlardan ilki normal, koruyucu nitelikteki temel (bazal) gözyaşlarıdır. Mikroskopik boyutlardaki bir toz tanesi göz yuvarlağınıza konduğunda, bu tür gözyaşları salgılanır ve tozu uzaklaştırır. Bu koruyucu gözyaşları genel olarak göz yuvarlağını nemli tutar ve korur. İkinci olarak, refleks gözyaşları vardır. Daha büyük

  • 10: GÖZYAŞLARI HAYATIN ACI GERÇEĞİ

    10/02/2013 Duración: 07min

    Yemek hazırlarken soğan doğradığımızda, gözlerimizden o tuzlu su damlacıkları (diğer bir deyişle “gözyaşlarımız”) neden süzülür? Ve bu taşan su damlacıkları neden üzgün olduğumuzda da ortaya çıkarlar? Peki neden insanlar  duygudurumlarının sonucu olarak gözyaşı akıtan tek hayvandır? Ve bu duygusal ağlama durumu bizi daha iyi hissettirir mi? [Powerpress] Modern insan topluluğumuzda ağlama olayı doğum, ölüm ve evlilik gibi ender, ulvi olaylar sırasında gerçekleşebiliyorken en sıradan bir hadise sonucunda da, örneğin oldukça önemsiz bir kavga sırasında bile gerçekleşebilir. Bilimsel literatür okumanın en eğlenceli taraflarından birisi de temel kavramların tanımlarına göz atmaktır (gerçekten, bu bir şaka değil). Bu yüzden işe ağlamayı tanımlama ile başlayalım. 1993’te , Vikram Patel’den alıntılarsak: “Ağlamak, göz yapısında bir tahriş olmaksızın gözyaşı bezlerinden sıvı salgılanması olarak tanımlanabilen karmaşık salgı-motor (secretomotor) bir tepkidir. Ağlamak; sıklıkla, yüz ifadesini oluşturan kaslardaki d

  • 09: TEMBEL GÜNEŞ BİR GÜBRE YIĞINININDAN DAHA AZ ENERJİKTİR

    03/02/2013 Duración: 05min

    Güneş gezegenimiz için gerekli temel hayat ve enerji kaynağıdır, ayrıca efsane olmuş bir kaç yanlış inancın da merkezinde yer alır. İşte bunlardan ikisi: Birincisi, çoğumuzun bildiği gibi Güneş, enerjisini oluşturmak için nükleer yanma yapar ve biliriz ki nükleer bombalar küçücük kütlelerinden muazzam miktarda enerji yaratırlar. Peki ya ağırlıklarını kıyaslayarak düşünecek olursak, güneş nasıl olur da arka bahçenizdeki gübre yığınından daha az enerji ortaya koyar? Güneş her saniye, 620 milyon ton hidrojeni yakar ve yaklaşık 616 milyon ton helyuma dönüştürür. (Kaynak: NASA/JPL-Caltech) İkincisi, ışığın çok hızlı seyahat ettiğini çoğumuz biliriz. Işığın her saniye 300.000 kilometreye yakın mesafe aldığını belki bilmesek de, çoğumuz biliriz ki ışık çok, ama çok hızlıdır. Peki ama nasıl oluyor da, ışık Güneş’in derinliklerinde oluşturulduktan sonra, yüzeye gelene kadar saniyede çeyrek milimetre ilerleyecek yavaşlıkta sürünür? İlk olarak, Güneş’in gübre  yığınından daha az enerjiye sahip olmasıyla ilgilenelim

  • 08: KUZEY KUTBU’NDAKİ ERİME DOĞAL KAYNAKLI DEĞİL

    27/01/2013 Duración: 07min

    Kuzey Kutbu’ndaki (Arktik) buzun erimesi her geçen gün daha kötüye gidiyor. Buzun hacmi yıl boyu değişkenlik gösterir, kış ortasında zirveye yükselir ve genelde Eylül ayı gibi, yani yaz sezonu minimum seviyeye geriler. Son 1400 yılda, her Eylül ayında arta kalan Kuzey Kutbu buzul hacmi neredeyse sabittti. Ancak 1980'den beri bu buzun % 80’ini kaybetmiş durumdayız. Bir konuyu anlamamız lazım ki, o da 4,7 milyar yıldır ısıma ve soğuma anlamında birçok iklimsel doğal döngü olmuştur. Günümüzde Kuzey Kutbu’nda oluşan hadise doğal kaynaklı iklimsel döngü değildir,  biz insanların son yüzyılda yaktığımız fosil yakıtlarla birlikte bir trilyon tondan fazla karbonu atmosfere göndermemizin sonucudur. Pekala, nedir bu doğal döngüler?  Onlardan pek çok vardır. Hadi bunlardan biri olan Milankovitch döngülerine bakalım. Bu döngüler Dünya ve onun Güneş çevresindeki yörüngesi ile alakalıdır. Üç ana Milankovitch döngüsü vardır. Bunların her biri, Dünya'nın ne kadar güneş radyasyona maruz kalacağını, ve bu radyasyonun buz

  • 07: GÜNDE SEKİZ BARDAK SU İÇMENİZ GEREKLİ Mİ?

    20/01/2013 Duración: 06min

    Anlaşılan o ki, her yerde gördüğümüz su şişeleri, çoğu insanın hayatının önemli bir parçası. Sanki yaşam veren şişelenmiş su olmasa, insanlar susuzluktan ölecekler, kavrulacaklar ve bir sonraki rüzgarla uçup gidecek toz yığınına dönecekler. Herkesten "günde en az sekiz bardak su içmelisin" öğüdünü duyarsınız. Bu öğüt New York Times'ta bir sağlık köşesinde ortaya çıktı ve popüler basındaki çoğu yazar tarafından da yayınlandı. Hatta Kaliforniya Los Angeles Üniversitesi'nin bir broşüründe önerdiği şey şuydu: "Yanınızda bir şişe su taşıyın. Derste otururken sık sık için..." "Günde sekiz bardak su için" hikayesinin sac ayaklarından biri, kronik olarak su kaybediyor olmamız, ve fakat vücudumuzun bizi susuz hissettirerek düzeltecek kadar hassas olmaması. Fizyolojik açıdan bakarsak, bu tam bir saçmalık. New Hampshire'daki Darthmouth Tıp Fakültesi Fizyoloji Departmanı'ndan Henry Valtin günde sekiz bardak su içmeyi destekleyen bilimsel kanıtları aramak için yola çıktı. Modern elektronik veri tabanlarındaki hakem

  • 06: KÖK HÜCRELERİ NİYE NOBEL ALDI?

    13/01/2013 Duración: 06min

    Geçen defa değişik kök hücresi türlerinden, embriyonun kök hücrelerinin vücudunuzdaki tüm hücreleri nasıl oluşturduğundan ve 2012 yılı Nobel Ödülü'nün bu alanda araştırma yapan iki bilim adamına verildiğinden bahsetmiştim. 1960’lardan önce zannediyorduk ki, bir kök hücresi mesela bir deri hücresine bir kere dönüştü mü artık hep deri hücresi olarak kalır. Erişkin bir hücreyi pluripotent bir kök hücresine dönüştürmenin bir yöntemini bulsak, araştırmalar için embriyo bulmaya gerek kalmayacaktı. Şinya Yamanaka (Fotoğraf: Jun Sella / Flickr) John B. Gurdon, daha öğrenciyken, bunu yaptı. Döllenmiş bir kurbağa yumurta hücresinden çekirdiğini camdan bir pipet ile çıkardı. Daha sonra bir iribaşın bağırsaklarından birkaç hücre aldı, yine camdan bir pipet ile çekirdeğini çıkartıp bunu önceden boşalttığı yumurta hücresine aktardı. O çekirdek gelişkin bir iribaşınki olmakla birlikte, nasıl olduysa hücrenin saati başa sardı ve bağısaktan gelen DNA, normal bir iribaşın gelişme ve büyümesini sağladı. (Bu arada buna “

  • 05: NEDİR BU KÖK HÜCRELERİ?

    30/12/2012 Duración: 06min

    Kök hücreleri: George W. Bush’un sevmediği hücreler. Öyle ki, “Hür Dünya’nın liderliği”ni yaptığı sekiz yıl boyunca oğul George Bush embriyonik kök hücrelerinin kullanıldığı araştırmalara federal devletin desteğini kısıtlamak için elinden geleni ardına koymadı. 2012’de ise kök hücresi araştırmalarına Nobel Tıp Ödülü verildi. Peki, kök hücreleri nedir ve neden bu kadar fırtına koparıyor? Önce kök hücrelerinin ne olduğuna bir bakalım. Kök hücrelerinin iki harika özelliği var. Bölünüp kendileriyle aynı hücreler oluşturmakla kalmıyor, başka tür hücreler de meydana getirebiliyorlar. Bu arada, vücudunuzdaki birkaç yüz hücre türünü, meselâ karaciğer, kalp, kas, böbrek hücrelerinin hepsini kök hücreleri meydana getiriyor. Kök hücrelerinin beş türü var: Fare beyninde yeşil renge boyalı ve okla işaretlenmiş kök hücreleri (Fotoğraf: JCB) Birincisi totipotent kök hücreleri ki bu hücreler, bütün bir canlı bireyi, meselâ bir bebeği oluşturmak için gereken her hücre türüne dönüşebilir. Yani bir yumurtayla bir sperm,

  • 04: UZUN YAŞAMIN GERÇEĞİ: KANSER

    23/12/2012 Duración: 07min

    Konu kanser olduğunda, Joe Jackson’un şarkısı pek umut vermiyor: "Everything gives you cancer", yani, "Her şey sizi kanser yapar". Doğru, kanser oranları geçtiğimiz yüzyıl içerisinde üç kat artmış olabilir, ama acaba gerçekten her şey sizi kanser yapar mı? Hayır, sadece artık daha uzun yaşadığımız için böyle. 2012’de, Yeni İngiltere Tıp Dergisi (New England Journal of Medicine: Yeni İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri’nin kuzeydoğu köşesini içine alan altı eyalete verilen isimdir) iki yüzüncü doğum gününü kutladı. Geçen iki yüzyıl boyunca, bizi etkileyen hastalıkların doğası aşırı derecede değişti. “Hastalık” kavramı karmaşıktır. Bir hastalığı tanımlayanların sadece doktorlar ve hastalar olmadığının farkına varmak önemlidir.  Dr. Jones ve meslektaşlarının Yeni İngiltere Tıp Dergisi’nde yazdıkları gibi:  “Hastalıkları moleküler bazda değerlendirmek mümkün değildir.” Bir başka deyişle, hastalıklar bundan daha çetrefilli. Hastalıklar, toplumu şekillendiren sosyal, ekonomik ve politik süreçlerle tanımla

  • 03: 2012 MAYA KEHANETİ

    17/12/2012 Duración: 07min

    Şoför beni Melbourne havaalanından şehre götürüyordu. Sohbet sırasında anladım ki çok endişeliydi. Evliydi, bir çocuğu vardı, biri de yoldaydı. Ama hayatın anlamı neydi ki, Mayaların kehanetlerindeki gibi, yeni bebeği 2012’de daha dört yaşındayken dünyanın sonu gelecekse? Dünyanın, ya da en azından bildiğimiz medeniyetin sonu hakkında kehanetler hep vardı. M. S. 2000 yılında bunlardan piyasaya çok çıkmıştı, güya bir de 5 Mayıs 2005’te tüm gezegenler bir hizada sıralandığında yok olacaktık. (Gezegenler hizaya gelmedi ve, evet, bizlere bir şey de olmadı.) Meksika'nın Yukatan yarımadasındaki Kukulkan piramidi (Fotoğraf: Flickr) Maya medeniyeti, Amerika kıtasında, Meksika’nın güney eyaletlerinden Honduras’ın batısına kadar Kuzey ve Güney Amerika arasındaki küçük bir kısmı kaplamıştı. Klasik dönemi M. S. 250-900 yılları arasındaydı, yani İspanyol işgali başladığında en iyi yılları çoktan geride kalmıştı. Zirvedeyken, Mayalar Amerika’daki tek gelişmiş yazı diline, kalabalık şehirlere sahipti ve çok karmaşık ma

  • 02: HIZLI YEMENİN LEZZETLİ HİLELERİ SİZİ YEMEYE ZORLUYOR

    10/12/2012 Duración: 07min

    Geçen sefer, yakın zamanlardaki obezite salgını hakkında konuşmuştum. Size Dr. Kessler’i hatırlatayım: Amerikan Gıda ve İlâç İdaresi’nin kurul üyesi idi. Obezite salgının en önemli sebeplerinden birinin, milyar dolarlık çok uluslu gıda endüstrisi olduğuna kanaat getirmişti. Bunlar 1980’lerde, gıdayı andıran aşırı lezzetli ve bağımlılık yaratıcı maddeleri üretebilmenin yöntemini kusursuzlaştırmışlardı. Fakat nasıl oldu da bizleri et, meyve ve sebze gibi doğal gıdalardan vazgeçirebildiler ve bunun yerine vakumlanmış, ambalajlanmış ve açmak için resmen elektrikli testere gerektiren paketleri yeğlememizi sağladılar? İlk başta damak tadı geliyor. Tüketici çok fazla veya çok az tatlı, tuzlu veya yağlı ürünü sevmiyor. Şeker, tuz ve yağın ilahi bir tada sahip oldukları bir mutluluk noktası mevcut. Bu tatmin noktasını keşfetmek gıda kimyagerlerinin birkaç yılını aldı. Aşırı lezzetli ürünlerin sevilmesinin diğer sebebi “ağız içinde yarattıkları his”. Trans yağların gıda endüstrisince en sevilen özelliği, istenen her

  • 01: SİZİ AÇ BIRAKMAK İÇİN TASARLANMIŞ HIZLI YEMEKLER

    28/11/2012 Duración: 08min

    Dr. Kessler’in “Aşırı Yemenin Sonu” isimli kitabı, gıda endüstrisi ile ilgili düşüncelerinizi değiştirebilecek cinsten. Dr. Kessler birçok önemli unvana sahip: Avukat ve çocuk doktoru olmasının yanı sıra, Amerikan Gıda ve İlâç İdaresi’nin kurul üyesiydi. Kitabında, ABD ve diğer İngilizce konuşulan Batı ülkelerinde tüketilen gıdalarla ilgili muazzam çelişkileri gözler önüne seriyor. Dr. Kessler'in ilgi alanı, gıda endüstrisinin gıdaları ustaca çekip çevirme, ve günümüz gıdalarını bağımlılık yaratacak şekilde özel işleme  yöntemleri. İnsan vücudu, acıktığında yemek üzere evrilmiştir – ve tabii doyduğu zaman da durmak üzere. Ancak Amerikan gıda sanayiinin amacı bunun tam tersi. Ürünler iştahınızı kabartacak şekilde imal ediliyor, bu yüzden daha fazla yiyorsunuz; ancak aynı zamanda bu ürünler sizi daha fazlasına da aç bırakıyor. İddiasına göre de, gıda endüstrisi bunu yaparken insan beyninin, insanı satılan ürüne bağımlı hale getirecek bir tuhaflığından istifade ediyor. Gıda endüstrisi derken, bostancınızı, böl